7 Ağustos 2013 Çarşamba

Avusturya-Lihtenştayn-İsviçre Bisiklet Turu 1


Erasmus'un son günleriydi. Bir kaç hafta sonra Düsseldorf'taki evimi boşaltıp Münih'e amcamın yanına geçecektim. Aklımdan hiç çıkmayan "Daha nereleri gezebilirim acaba?" sorusuna yeni bir cevap bulmuş; bu cevabı da Ali'yle paylaşmıştım. Avusturya sınırına kadar trenle gidip bisikletle Avusturya'dan geçip Lihtenştayn'a varmak, sonrasında İsviçre içinde Eiger dağına ya da Zürih çevresine gitmek fikri, Alpler'de bisiklete binmek Ali'yi de heyecanlandırmıştı. Hemen hazırlıklara başladık. Biletler alındı. Konaklama sorunu çözüldü. Bisiklet siparişi verildi. 

7 Ağustos 2012 akşamı Ali Münih'e inmişti. O gece dinlenme ve planları gözden geçirmeyle geçti. Ertesi gün tur alışverişini yapmak için Münih'e gittik. Kask, km sayacı, zincir yağı vs aldık. İsviçre'de hostellerin fiyatlarının pahalı olduğunu bildiğimiz için çadır almayı düşünüyorduk. Ancak uygun fiyatlı çadır bulamayınca dağcılık tecrübemize de güvenip 4x4m çadır kumaşı aldık. Bisikletlerden çadır direği yapıp bir barınak yapabileceğimizi düşündük. Gün sonunda Ali'nin bisikleti hariç tura hazırdık. Sipariş ettiğimiz bisiklet henüz gelmemişti.





9 Ağustos sabahı çok erken saatlerde kapı çaldı. İkimiz de gece çok geç yatmış olmamıza rağmen yataktan çabucak kalkıp kapıya koştuk. Ali'nin bisikleti gelmişti. Pijamalarımızı bile çıkarmadan hemen bisikleti kurduk. Km sayacını taktık. Bisiklet yola hazırdı. Kahvaltıdan sonra bir deneme sürüşüne çıktık. Yaklaşık 40km süren deneme sürüşünü de başarıyla tamamladık.



O gece hazırlıklarla geçti. Çantalar yerleştirildi. Planlar gözden geçirildi. Birkaç saatlik uykunun ardından 10 ağustos sabahı trene binmek üzere istasyondaydık.



Yolculuğumuz üst üste aksiliklerle başladı. Önce fotoğraf makinamızın içinde neredeyse tüm erasmus fotoğraflarımın bulunduğu karta format attığını fark ettik. Sonrasında günlük biletimizi sabah saat 9'dan sonra kullanabileceğimizi ve trene erken bindiğimiz için ekstra ödeme yapmamız gerektiğini öğrendik. En sonunda da kahvaltı için aldığımız çöreklerimizi trende aktarma yaparken unuttuğumuzu fark ettik. 


Tura her ne kadar uykusuz ve moralsiz başlasak da Boden gölünün kenarındaki bu şirin kasabaya varınca keyfimiz yerine geldi.


Bu kasabadan yeni bir hafıza kartı aldık. Karnımızı doyurduk. Sonrasında teker dönmeye başladı.


Çok geçmeden Avusturya sınırına vardık. 


Giderek dağlara yaklaşıyorduk. Almanya'da ve gezdiğim yerlerde aylardır dağ görmediğim için bu manzaralar çok hoşuma gidiyordu. Ayrıca evler çok bakımlı ve güzeldi. Dik çatılar, sarmaşıklı kuleler vs. masalsı bir hava katıyordu.


Bir elma ağacının altında ilk molamızı verdik. Elmaları kimse zahmet edip toplamamıştı. Biz biraz yedik. Biraz da yanımıza aldık.



Lihtenştayn sınırını geçmeden önce de markete uğradık. Lihtenştayn'a göre daha ucuz olduğunu bildiğimiz için uzun süre dayanacak, çok ağırlık yapmayacak yiyecekler aldık. Ama bu yumurta likörü baya iştahımızı kaçırdı.


Uykusuzluğumu biraz bastırabilmek için enerji içeceği aldım.



Lihtenştayn sınırına varmadan az önce Ren nehrinin kollarından biri olan bu nehri gördük. Rengi ve etrafındaki taş yapılar çok hoşumuza gitti. 


Avusturya'nın çıkışındayız.



Lihtenştayn'ın girişindeyiz. Sınıra yaklaştıkça insanlar daha sıcakkanlı olmaya başlamıştı. Karşılaştığımız insanlar selam verip gülümsemeye başlamıştı. Sınırdan girer girmez bu güzel hava iyice arttı. Biz bu fotoğrafı zamanlayıcı kullanıp çekerken yoldan geçen bir araba fotoğraf çekildiğimizi görüp bozmamak için durdu ve geri sayımı bizimle beraber bekledi.



Lihtenştayn Avusturya ve İsviçre Alplerinin arasında bir vadiye kurulu. 160 kilometrekare yüz ölçümüyle dünyanın en küçük altıncı ülkesi. Hatrı sayılır bir kısmı da dağlık alan. En alçak yeri 405 en yüksek yeri 2600 metre. Karşıdaki dağlar İsviçre'de kalıyor.



Başkent Vaduz'a doğru yoldayız. Gerçi tüm ülke bir kent etmiyor. 35 bin nüfusu var. Bisikletleri de yarım saatte bir değişerek kullanıyoruz. Böylece ikimiz de yüklü bisikletin tadına bakmış oluyoruz.


Yol bu heybetli dağların arasında hafif iniş çıkışlarla devam ediyor.



Tam suyumuz tükenmiş, sıcaktan yanmaya başlamışken bu çeşme yetişiyor imdadımıza. Gezdiğim yerlerde gördüğüm ilk suyu içilen çeşme bu. İsviçre'de de sık sık çeşmelerle karşılaştık.



Yol üstündeki tüm evler güzel ve bakımlı. Zenginlik hissettiriyor kendini. Lihtenştayn 140.000$'lık kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasılasıyla dünyada birinci. 



Burası da Prens'in mekanı.  line-height: 19.1875px;">Lihtenştayn, demokratik parlamenter monarşiyle yönetiliyormuş. Parlamentoda 25 vekil varmış. Prens'in kanunları veto etmek ve parlamentoyu dağıtmak dahil çok geniş yetkileri varmış.



Vaduz'a varınca şehir içinde biraz dolaşıyoruz. Merkez çok hareketli. Plaj voleybolu turnuvası var. Tüm o curcunaya rağmen çok huzurlu bir şehir. Dolaşırken de karnımız acıkıyor. Sanki birazdan sokakta yatmayacakmışız gibi bir akşam yemeği patlatıyoruz. Fiyatlar çok fena. Lihtenştayn gerçeğiyle çok soğuk bir şekilde yüzleştik hesabı öderken.



Akşam yemeğinden sonra yatacak yer aramaya başladık. Sokakta karşılaştığımız bir çifte nerede uyuyabileceğimizi sorduk. Cevap netti: "This is Liechtenstein. Everywhere is safe." 


Bu lafın üstüne üstüne bir otoparkı gözümüze kestirdik. Mağaza yarın pazar olduğu için kapalı. Muhtemelen otoparkı kullanmayacaklar. Ağaçlar da anayoldan görünmemizi engelliyorlar. Başka bir avantajı da hemen yanında Mc Donald's olması. Mc Donald's demek bedava tuvalet ve internet demek. :)

Ertesi gün İsviçre sınırını geçeceğiz.

3 yorum:

  1. İnanmıyorum süper çok özendim mezun olunca kesinlikle yapıcam yanlız çadır işi biraz cesaret ister onu biraz düşünmeliyim..

    YanıtlaSil
  2. merhaba lihtenştayn nasıl bir ülke yaşanabilir mi

    YanıtlaSil